30 Haziran 2016 Perşembe

Ne Okudum ? | Bir Garip Aşk Öyküsü



Carl Johan Vallgren / Bir Garip Aşk Öyküsü

Künye

📚 Özgün Adı: Den Vidunderliga Karlekens Historia
📚 Çevirmen: Ali Arda 
📚 Yayınevi: Metis Yayınları 
📚 312 sayfa

Konu:

On dokuzuncu yüzyılın başlarında, filozof Kant’ın da doğum yeri olan Königsberg’deki bir genelevde bir hilkat garibesi doğar. Doğarken annesinin ölümüne sebep olan bu canavarımsı yaratık sağır, dilsiz ve ürkütücü bir şekilsizliktedir. Ne var ki çok gizli bir yeteneğe de sahiptir: İnsanların zihnini okur, kalplerinin en derininde olup biteni bilir. Herkül adı verilen bu bebeğe hayatın bahşettiği en büyük armağan, onunla aynı gün genelevde dünyaya gelen güzeller güzeli Henriette Vogel ile birbirlerine duydukları kopmaz aşktır.
Ama içinde yaşadıkları dünya –tahmin edebileceğiniz gibi– böyle bir aşkı kaldıramaz, âşıklar birbirlerinden uzağa savrulurlar. Yeteneği başına bela olan, çetin düşmanlar edinen Herkül, on dokuzuncu yüzyıl boyunca aşkının peşinde Avrupa’yı bir ucundan diğerine dolaşır. Tımarhaneler, ucube sirkleri ve manastırların içinden geçerken, dönemin yüksek kurumlarındaki mühim şahısların içyüzüne tanık olur, dehşete kapılır: Gözlerimizin önündeki, kan, hırs ve toplumsal baskıyla, çürüme ve kutsalın kötüye kullanılmasıyla dolu bir tarihtir. İnsan olmanın anlamını sorgularız kahramanımızla birlikte, ama her şey bir yana, garip de olsa sarsılmaz bir aşk öyküsü.







Yorum: 

Kitabın teması aşk olsa da aslında bize o dönem toplumunun kendi içinde kayboluşunu anlatıyor diyebilirim. Toplumu, insanları, aşkı bir çok yönden ele almış yazar. Öyle ki baş karakterin (Herkül Barfus) yaşadıkları sizi üzerken bir kaç sayfa sonra baş kahramana kızabiliyorsunuz. Yine Barfus'un Henriette'e duyduğu aşkı bir bölümde saf bulurken, bir anda saplantılıymış gibi gelebiliyor. Bu bakımdan bir oturuşta okunup anlanacak tarzda bir kitap olmadığını söylemeliyim. Yanı sıra sosyolojik, psikolojik ve felsefik yönden çok değerli bir eser bence. Eşitsizlik, adaletsizlik, yozlaşmışlık kitabın içinde öyle güzel işlenmiş ki her sayfada bambaşka gerçeklerle yüzleştiriyor sizi. Ayrıca yazarın hayal gücü çok güçlü. Anlatımı da oldukça sürükleyici ve etkileyici. Çevirinin kaliteli olması da kitabı daha anlaşılır kılıyor. Baştan sona sıkılmadan okunabilen bir kitap. Kitabın çok fazla duyulmamış ve bilinmiyor olması beni üzdü çünkü hem içerdiği mesajlar ve sorgulamalar hem de edebi yönü nedeniyle mutlaka okuması gereken kitaplardan biri

Yazar Hakkında 



1964'te İsveç'in Linköping kentinde doğdu. Barmenlik ve orman işçiliği de yapan yazarın ilk kitabı Nomaderna 1987'de yayımlandı. Söz ve müziği çoğunlukla kendisine ait şarkıları içeren beş albümle müzik alanında da adını duyuran Vallgren, Malmö, Madrid, Kopenhag ve Berlin'de yaşadıktan sonra Stockholm'e yerleşti.Bir Garip Aşk Öyküsü (Metis, 2006) adlı romanı yayımlandığı 2002 yılında August Strindberg adına verilen İsveç'in en önemli edebiyat ödülü August'u kazandı. Kitapları İsveç'te başka edebiyat ödülleri almanın yanı sıra Almanca, Flemenkçe, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Japonca ve Rusça dahil çeşitli dillere çevrildi. 2003 ve 2006 yıllarında iki ayrı filmde aktörlük yaptı. 

📚 25. İstanbul Kitap Fuarı'na katıldı.
📚 Denizadamı yazarın Türkçe'ye çevrilmiş diğer kitabıdır.


Alıntılar

''İnsan bir hayat yaşadığını sanır,diye içinden bir sesin tısladığını duydu, ama hayat bizim içimizde yaşar.Ve biz onu tükettiğimizde, bizsiz devam eder.''

''Sözcükler, düşünceleri doğururken ölürler.''

''Korkulması gereken çarpık bir beden değil, çarpık bir ruh...''


''Seni hiç unutmadım Herkül. Nasıl unutabilirdim?
 Bu nefes almayı unutmak gibi bir şey olurdu.''


''Okuduğu şairlerden, tedavisi en uzun süren şeyin yıldırım aşkı olduğunu biliyordu.
Böyle bir aşkın acısını dindirecek tek şey vardı: 
Daha fazla sevmek.''







24 Haziran 2016 Cuma

Ne İzlemeli ? | Yazın İzlenecek 5 Romantik Komedi Filmi



Malum yaz mevsimindeyiz ve nedense yaz gelince elimiz kolumuz kalkmadığı gibi klasik, ağır kitaplardan, duygusal şarkılardan ve dram filmlerinden kaçınırız. Daha renkli bizi eğlendiren aşk dolu, romantizm dolu ve komedi dolu filmlere, kitaplara vururuz kendimizi. Özellikle de evdeyseniz canınız da hiç kitap okumak istemiyorsa film izlemek daha cazip görünür gözünüze. Heehh işte öyle bir haldeyseniz bu listeye bir göz atın derim.

Bu liste benim genel olarak her yaz izlediğim ya da canım sıkkın olunca açıp baktığım filmlerden oluşuyor. 

🎬 🎬 🎬 🎬 🎬

1) CRAZY, STUPID, LOVE (ÇILGIN, APTAL, AŞK)

    İMBD:  7,4/10 
⭐️


KONU:
Kusursuz bir evliliği ve güzel mi güzel çocukları olan Cal Weaver'ın hayatı karısının ondan ayrılma isteğiyle alt üst olur. Hayatının aslında o kadar da güzel olmadığını fark eden Cal bir barda tanıştığı yakışıklı ve flörtöz Jacob'ın koçluğunda tekrar bekar hayatı yaşamaya başlar. Ancak işler pek de hayal ettiği gibi gitmez. 



2) HITCH (AŞK DOKTORU) 

    İMBD: 6,6/10 ⭐️


KONU:
Alex Hitchens para karşılığında erkeklere istedikleri kadını elde etmeleri için yardımcı olan bir aşk doktorudur. Sara ise bir dedikodu gazetesinde köşe yazarıdır. Sara'nın hakkında yazı yazdığı son kişi Alex'in müşterisinin elde etmeye çalıştığı kadın olunca işler karışır. 



3) LIFE AS WE KNOW IT (BAŞIMIZA GELENLER)
     
     İMBD: 6,6/10 ⭐️


KONU: 
Bir restoran işletmecisi olan Holy ve televizyonda spor programı yönetmeni olan Eric felaketle sonuçlanan bir randevuda bir araya gelir. Birbirlerinden nefret eden ikili vaftiz kızları Sophie'nin bakımını üstlenmek zorunda kalırlar. Bu nedenle aynı evde yaşamaya başlarlar.


4) THE PROPOSAL (TEKLİF)

    İMBD: 6,7/10 ⭐️



KONU:
Kitap editörlüğü yapan Margaret sınır dışı edilmekle karşı karşıya kalır. Yeni işinden ve ülkesinden ayrılmak istemeyen Margaret asiatanı Andrew ile nişanlı olduğunu öne sürer. Bu yalan Andrew ve Margaret'ın hayatını karıştıracaktır. Bir yandan göçmenlik bürosunu ikna etmeye çalışan Margaret bir yandan da Andrew'un ailesiyle tanışmak zorunda kalır.


5) STEP UP (SOKAK DANSI FİLM SERİSİ)
    
     

Listenin sonu en sevdiğim dans filmleri olan Step Up serisi tabi ki.. Serinin en çok ilk iki filmini seviyorum ben ama hepsi ayrı güzel... Aşk, dans ve müzik dolu bu seriyi izlemeyen çok şey kaybediyor benden söylemesi.

Filmlerin İMBD puanları;

🌸 Step Up 1 (Benimle Dans Et) - 6,5/10  ⭐️



🌸 Step Up 2 (Sokak Dansı) - 6,2/10 ⭐️



🌸 Step Up 3 (Sokak Dansı 3D) - 6,2/10 ⭐️


🌸 Step Up 4 (Sokak Dansı 4: İsyan) - 6,5/10 ⭐️



🌸 Step Up 5 (Sokak Dansı 5: Rüya Takımı) - 6,0/10 ⭐️



☀️ ☀️ ☀️ ☀️ ☀️





18 Haziran 2016 Cumartesi

Ne dinledim ? | Bu Hafta En Çok Ne Dinledim?


Değişik tarzlardaki müziklerle harmanladığım gök kuşağıma bu hafta da bir sürü renk ekledim. 🌈
Bu ara çok fazla kitap da okuyamadığım için kendimi adeta film ve müziğe adadım.
Bakalım kimleri dinlemiş, hangilerini de dinlemekten adeta eskitmişim. 


Sakinlerden başlayalım;



Sonra Dansss 💃💃💃💃💃

🎼 Bebe-Malo




 Carl Johan Vallgren der ki;

''Müzik, insanların en derin özlemlerinin sistemli dışavurumudur.''

14 Haziran 2016 Salı

Ne İzledim ? | 10 Days in A Madhouse (Tımarhanede 10 Gün)


10 DAYS IN A MADHOUSE / TIMARHANEDE 10 GÜN

Genel Bilgi:
2015 yapımı bir dram filmi olan 10 Days in A Madhouse, 1800'lü yıllarda ABD'de yaşamış olan gazeteci Nellie Bly'ın hayatını anlatır. Filmin yönetmen koltuğunda Timothy Hines oturuyor. Film İMBD'de 7,7/10 almış.

Yorum:
Bu filmi uzun zamandır izlemek istiyordum. Geçen gün fark ettim ki tabletime indirmişim ve öylece duruyor. İzleyeyim bari diye düşünerek başladım. Filmin daha yarısına bile gelmeden uyuyakalmışım. Neyse uzun çabalar sonucu filmi yaklaşık 2 saat önce bitirdim. 

Film 1887 yılında geçiyor. O dönemde kadın olmak zorken, hem kadın  hem gazeteci olmak neredeyse imkansız. Ancak Elizabeth Jane Cochran ne yapıp ediyor ve muhabir olmayı başarıyor. Daha sonra kılık değiştirip (-deli kılığına bürünüp) Blackwell Adası'nda bulunan akıl hastanesine giderek oranın işleyişi hakkında haber yapmak üzerine teklif alıyor. Bu teklifin üzerine tamamen deli bir kadın kılığına bürünüyor. İnsanları, en önemlisi heyeti inandırıp Blackwell'e gidebilmek için çok büyük çaba harcamasına gerek kalmıyor. Çünkü o dönemde kadınlara söz hakkı tanınmadığı için kendilerini savunmalarına fırsat verilmiyor. Hasta olup olmadıkları hakkında soru bile sorulmuyor. Çünkü yaptıkları her davranış hastalığa bağlı bir sanrı olarak görülüyor. Yani o dönemde insanlara deli olmasa bile deli damgası vuruluyor ve hastanelere kapatılabiliyor.


Elizabeth bir takma ad kullanarak hastaneye giriyor. Artık Nellie Bly olarak küçük not defterine günceler halinde notlar alıyor. Hastanede yaşanan zulüm, işkence ve eziyetlere tanık oluyor. Oraya gelen insanlarla arkadaş olup onların hikayelerini dinliyor. Doktorların ve hemşirelerin acımasızlığını anlamaya çalışıyor. Kimi zaman hemşirelerin işkencelerine katlanmak zorunda kalıyor, kimi zaman da doktorların işlediği cinayetlere karşı koymaya çabalıyor. Kısaca film Nellie Bly'ın zalimlikle imtihanı diyebiliriz.



Filmi izledikten sonra hemen aklıma Amerikan Horror Story geldi. İzleyenler bilir Asylum sezonunda Lana Winters karakteri vardı. Lana, Nellie Bly'ın hikayesinden esinlenilmiş bir karaktermiş. Filmi izleyince fark ettim.
Eğer bu filmi beğenip AHS'i de merak ettiyseniz Asylum sezonuna da bir göz atmalısınız. 😉

(Sarah Paulson💜)


Son olarak Nellie'nin güçlü karakterine hayran kaldım diyebilirim. O dönemleri düşününce kadınların sesini duyurabilen, adaletsizliğe ve yolsuzluğa baş kaldırabilen kaç tane kadın vardı ki ?!


Filme Puanım: 5/5

(İzleyin... İzlettirin..)

  🎬 🎬 🎬 🎬 🎬

* Dünya turu yapan ilk kadın gezgin olan Nellie, tura14 Kasım 1889 tarihinde başlamıştır. Jules Verne'nin 80 Günde Devri Alem eserinden esinlenen Bly, turunu 72 gün 6 saat 11 dakika sonra tamamlamıştır. Seyahati sırasında Amiens'de Jules Verne ile de tanışmıştır. (-VAY ARKADAŞ!)


''Sadece başınız belaya girdiğinde aslında dünyada iyilik ve nezaketin ne kadar az olduğunu anlıyorsunuz.''







12 Haziran 2016 Pazar

Ne dinledim ? | Bu Hafta En Çok Ne Dinledim?






Yeni müzikler keşfetmek, yeni gruplar tanımak, farklı tarzlar dinlemek.. Hayatın değişik renklerine boyanmak gibi. 
Dinlediklerimi başkalarıyla paylaşmaksa renklerin bir araya gelip gök kuşağı oluşturması bana göre..🌈

Her hafta Spotify, Kısacık Müzik ve YouTube önerilerinden bir sürü yeni ses dinliyorum. Bu aralar en çok dinlediklerimi paylaşmak istedim. 








Zülfü Livaneli Kardeşimin Hikayesi isimli romanında der ki;
''Müzik edebiyat gibi duyguları anlatmıyor, bizzat yaşatmak amacı güdüyordu.''


11 Haziran 2016 Cumartesi

Ne okudum, ne izledim ? | Genç Bir Doktorun Anıları



 Mihail Bulgakov / Genç Bir Doktorun Anıları

Künye


*Özgün Adı: Zapiski Yunogo Vraça

*Çevirmen: Tuğba Bolat (Rusça aslından çevrilmiş)
*Yayınevi : İş Bankası Kültür Yayınları
*157 sayfa 


Yorum:


Kitap, tıp fakültesinde okuduğu dönemlerde teorikte çok iyi olan ancak pratiği zayıf olan  Dr. Vladmir Bomgard'ın Rusya'nın ücra bir köşesine gitmesiyle başlıyor. 24 yaşındaki Bomgard ne doğum ne ameliyat görmüştür. Bu nedenle de sürekli olası bir fıtık veya ters doğum vakası gelirse ne yaparım ben korkusuyla yaşıyor. Her gelen hastada kitaplarını açıp bakıyor, verdiği ilaçları bir çok kez kontrol ediyor. Kitapta Bomgard'ın yaşadığı başarısızlıklar, bir hastayı öldürürsem ne yaparım korkusu, insanlara bilgisiz görünmemek için girdiği sıkıntılar çok içten bir şekilde anlatılmış. Bu bakımdan yeni mezun doktor ya da sağlıkçı herkesin okumasını şiddetle tavsiye ederim. Açıkçası kendim de yeni mezun bir sağlıkçı olarak teorikte ne kadar iyi olursam olayım hasta ve hasta yakınlarıyla yan yana gelince panikliyorum. Bomgard'da kendimi gördüm diyebilirim. 




Yıllar geçtikçe yaptığı ameliyatlar, doğumlar, karşılaştığı insanlar Bomgard'ın ön yargılarını, insanlara ve insanlığa dair algısını değiştirerek hem mesleki hem de insani anlamda pişmesini sağlar. Benim karakterde en sevdiğim özellik gelen vaka ne kadar zorlu olursa olsun yılmadan cesurca başa çıkabilmesiydi. Açıkçası ben pısırık ve korkak bir karakter beklerken tam anlamıyla ters köşe oldum.


Kitabın sonlarına doğru morfin bağımlısı olan bir doktorun anılarından bahsediyor. Özellikle o kısımlara bayıldım. Adım adım morfine bağımlı olan bir doktorun kısa güncelerini okuyorsunuz. Yoksunluk zamanlarında neler yaşadığını, morfin aldıktan sonra neler yaşadığını. Bulgakov'un gözlem gücüne hayran kaldım diyebilirim. 


Sağlıkçı olun ya da olmayın bu kitaba bir şans verin bence. 


Puanım: 4.5/5 


Kısa  Notlar


💉 Mihail Bulgakov 1915 yılında Kiev Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. 

💉 Yazarın kendi deneyimlerinden esinlenerek yazdığı bu öyküler o dönem bazı dergilerde yayımlanmıştır.
💉 Bulgakov yapıtlarında çekinmeden Sovyet eleştirileri yaptığı gerekçesiyle SSCB’de yasaklanmış ve ancak 1962 tarihinden sonra yayımlanabilmiştir.


Alıntılar

''Uzaklarda bir yerlerde hayat fırtınalı bir şekilde, hızla devam ediyor; fakat benimse yalnızca pencereme vuran, tıkırdatan ve sonra da hiç fark ettirmeden sessiz kar tanelerine dönüşen yağmur damlalarım vardı.''
''Bir şeyle mücadele etmek için onunla yüz yüze gelmek gerekir.''
''Susuzluktan ölmek morfine susayarak ölmekle karşılaştırılınca cennetten inme, kutsal bir ölüm gibi... Bu diri diri gömülüp de, tabutunun içinde kalan son hava zerreciklerini yakalamak istercesine göğsünü tırmalamak gibi veya yakılan bir kafirin alevin dilleri bacaklarını ilk yaladığında inlemesi, debelenmesi gibi bir his olsa gerek. Kansız, yavaş bir ölüm..''
''Yalnızlık önemli, kayda değer düşüncelerdir; derin düşüncelere dalma, sükunet, bilgeliktir..'' 

A Young Doctor's Notebook

Kitabımızın bir de dizisi mevcut.Açıkçası benim bundan haberim bile yoktu. Yakın bir arkadaşım SnapChatte görünce söyledi. Kitabı bitirince hemen izledim. Zaten 4'er bölümlük 2 sezondan oluşuyor ve bölümleri de 20 dakika. E izlemeyeyim de ne yapayım ? Dizimizin başrolü  Daniel Radcliffe. Ben bunu görünce zaten kitabı nasıl bitirdim diziye nasıl başladım sonra diziyi nasıl bitirdim bilemedim. 
Dizi kitapla paralel gidiyor ancak öyle bir fark var ki o da dizimizde Bomgard'ın 16 yıl sonraki hali de bize eşlik ediyor. Kitap boyunca Bomgard'ın kafasının içinde geçen konuşmaları dizide onun yaşlı haliyle yaptığını görüyoruz. Bir diğer fark ise kitaptaki tüm olayların Bomgard'ın başına gelmiş olması. Örneğin; morfin bağımlısı olan kişinin aslında Bomgard olması gibi.

Ben diziyi çok beğendim. Daniel gerçekten çok güzel oynamıştı. Bir yerde okuduğum habere göre Daniel bir Bulgakov hayranıymış ve bu da bize rolü neden çok iyi oynadığını açıklıyor. 

İzlenmesi tavsiye edilir...

Puanım: 4.5/5

'' Mutluluk sağlık gibidir, kaybedene kadar değerini anlamazsın.''








10 Haziran 2016 Cuma

Ne İzledim ? | The Color Purple


THE COLOR PURPLE  / MOR YILLAR

Genel Bilgi:
1985 ABD yapımı bir dram filmi olan The Color Purple, Alice Walker'ın aynı isimli kitabından uyarlanmıştır. Filmin yönetmen koltuğunda Steven Spielberg bulunuyor.  Filmin başrolünde yer alan Whoopi Goldberg bu yapımdaki rolü sayesinde Altın Küre En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görülmüştür. 154 dk süren filmin İMBD puanı ise 7.8/10.

Yorum:
Kadın temalı filmleri izlemeyi çok severim. Dün gece ne izlesem diye bakınırken Onedio'da şöyle bir liste gözüme çarptı.(Kadına Yönelik Erkek ve Toplum Baskısını Merkezine Alan 22 Önemli Film) Daha sonra da Mor Yıllar. Daha önce nasıl izlemedim bilmiyorum bu filmi. Gerçekten bayıldım. 
Konusundan bahsedersem; 
film 1909 yılından başlayarak 1900lü yılları anlatıyor. Filmimizin ana karakteri Cellie, babası tarafından tecavüze uğrayıp iki çocuk dünyaya getirmiş ve babası bu çocukları para karşılığında başka ailelere evlatlık olarak satmıştır. 14 yaşında çocuklarından ayrılmayı, itilip kakılmayı ve sürekli birilerinin emirleri altında yaşamayı kabullenmiş Cellie'nin tek dostu kız kardeşi Nettie'dir. Bir gün zengin bir adam Nettie'yi babasından ister. Ancak baba Nettie'nin henüz çok küçük olduğunu bahane ederek adama Celie'yle evlenmesini söyler. Adam Celie'yi pek beğenmez ama yine de onunla evlenir. 

Celie kocasının ona uyguladığı tüm fiziksel ve psikoloik şiddetin yanı sıra yaramaz çocuklarına da katlanıp sesini çıkarmamaktadır. Bir gün Nettie babasının baskılarına dayanamayıp Celie'nin yanına gelir ve orada kalmak ister. Albert'la (Celie'nin kocası) arasında geçen bir takım olaylar sonunda Albert Nettie'yi evden atar. Böylece Celie ve Nettie'nin mektuplaşmaları başlar. Celie'nin Nettie'ye ve Tanrı'ya olan mektupları filmin ana temasını oluşturuyor. Yıllar geçer ve bir gün Albert eve Shug isimli hasta metresini getirir. Celie ilk başta Shug'dan holanmasa da zaman geçtikçe ondan kadınlığı, özgürlüğü öğrenir. Hayata karşı nasıl durması gerektiğini, erkeklerin tüm kısıtlamalarına karşı dur! demenin de bir zamanı olduğunu anlar. Shug Celie'nin içindeki gücün ortaya çıkmasını sağlar. 




Daha fazla detay vermek istemiyorum. Bu filmi her kadın izlemeli bence. Femnizm kelimesinin ne demek olduğunun, aslında kadınların sesinin ne kadar güçlü olduğunun en güzel örneği bence bu film.

Filmle ilgili beğendiğim diğer bir nokta iste dram türünde olmasın rağmen sizi o kadar salya sümük ağlatacak havalara sokmaması. Aslında yönetmen istese bunu çok güzel  bir şekilde yapabilirmiş ama arada eğlenceli kısımların bulunması bence filme daha güzel bir hava katmış. Aslında şimdi düşündüm de son sahnede salya sümük olabilirsiniz. 



*Filmin kitabı ülkemizde ''Renklerden Moru'' olarak İnkılap Yayınevi'nden çıkmış. Ancak şuan basımı yok. Sahaflarda denk gelirseniz bence kaçırmayın. (-bulan bana da haber  versin)




8 Haziran 2016 Çarşamba

Merhaba !



Ben Damla.


Adeta bir kitap kurdu, çokça hayalperest, melankolik ve içinde kocaman dünya barındıran kaybolmuş bir ruh. Hımmm.. Bir de taze mezun, yeni hemşire. 

Ee daha ne olsun ?!

Okuduğum kitapları, dergileri, dinlediğim müziği, izlediğim filmleri, tiyatroları ve gittiğim etkinlikleri yazma isteğime engel olamadığımdan bu bloğu açıyorum. 


Evet evet.. Biliyorum. Bloglar eskisi kadar okunmuyor. Herkesler YouTube da videolar yayınlıyor ama ne yapalım ben yazarak var oluyorum. 


Açıkça yazmak gerekirse bu bloğu yıllar sonra 20'li yaşlarımda neler izliyordum neler okuyordum bir bakayım demek için açtım.. 



Kendi arşivime sizi de dahil etmek istedim..



Umarım keyif alırsınız.. 🎀


Umarım orada birileri vardır ☘



Michael Ende'nin dediği gibi;


  ''Başkalarıyla paylaşılmayan zenginlikler insanı mahvediyor.''




 Goodreads
  İnstagram